top of page

Arabuluculuk Toplantısına Katılmayan Tarafların Hakları Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı

İnceleme Yazısı

T.C. Anayasa Mahkemesi, 14 Mart 2024 tarihinde verdiği kararında, arabuluculuk toplantılarına katılmayan tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasını ve lehine vekâlet ücreti hükmedilmemesini öngören düzenlemeleri Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir. Çorum Tüketici Mahkemesi'nin itiraz başvurusu üzerine incelenen davada, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A maddesinin (11) numaralı fıkrasındaki hükümler mercek altına alınmıştır.



Olayın Özeti

Bir tüketici uyuşmazlığı kapsamında yapılan arabuluculuk görüşmelerinde taraflardan birinin geçerli mazeret göstermeksizin toplantıya katılmaması üzerine tutulan anlaşamama tutanağı sonrası, mahkemeye taşınan süreçte, ilgili düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtirazda, bu düzenlemenin, hak arama özgürlüğü ve mülkiyet hakkı gibi anayasal güvenceleri ihlal ettiği savunulmuştur.

Anayasa Mahkemesi'nin Değerlendirmesi

  1. Hukuki Çerçeve: Mahkeme, 6325 sayılı Kanun'un 18/A maddesinin (11) numaralı fıkrasının hem yargılama giderleri sorumluluğu hem de vekâlet ücreti hükmü açısından hak arama özgürlüğü ve mülkiyet hakkına yönelik sınırlamalar içerdiğini değerlendirmiştir.

  2. Hak Arama Özgürlüğü: Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bireylerin hukuki uyuşmazlıklarını etkili bir şekilde mahkemeler önünde çözme hakkını içerir. Mahkeme, ilgili düzenlemenin, tarafların hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir sınırlama getirdiği kanaatine varmıştır.

  3. Mülkiyet Hakkı: Mahkeme, yargılama giderleri ve vekâlet ücretine ilişkin düzenlemenin, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal ettiğini tespit etmiştir. Yargılama sonucunda haklı çıkan tarafın dahi bu giderlerden sorumlu tutulması ve vekâlet ücretinden yoksun bırakılması, mülkiyet hakkını orantısız şekilde sınırlamaktadır.

  4. Hukuk Devleti İlkesi: Mahkeme, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri kapsamında, düzenlemenin öngörülebilir ve açık olmadığını değerlendirmiştir. Toplantıya katılmama hâlinde uygulanacak yaptırımların, haklılık durumu gözetilmeksizin doğrudan uygulanmasının kamu yararı ile bireysel haklar arasında adil dengeyi bozduğu belirtilmiştir.

Sonuç ve Karar

Mahkeme, 18/A maddesinin (11) numaralı fıkrasının “…bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur.” ifadesini ve “…bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez.” cümlesini Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Kararın yürürlüğe girmesi, 9 ay ertelenmiştir. Bu süreçte, yasal boşluğun doldurulması için gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir.

Değerlendirme

Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı, bireylerin hak arama özgürlüğü ve mülkiyet hakkı üzerindeki sınırlamaların ölçülü ve anayasal sınırlar içinde olması gerektiğini bir kez daha vurgulamaktadır. Bu karar, yalnızca bir değerlendirme olmaktan öteye geçerek temel hakların korunmasında önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir.

Karar, özellikle yargılamada haklı çıkan tarafların karşı karşıya kalabileceği keyfi ve aşırı mali yükümlülüklerin önüne geçilmesi gerektiğini belirtirken, düzenlemenin bireysel haklar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, düzenlemenin yeniden ele alınarak daha kapsayıcı ve adil bir yaklaşım benimsenmesi gerekliliğini açıkça göstermektedir.

Sonuç olarak, kararın hukuki gerekçeleri ve oluşturduğu etkiler, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde detaylı bir şekilde ele alınmalıdır.

Karşı Oy

Anayasa Mahkemesi üyelerinden Kenan Yaşar ve Yılmaz Akçil, düzenlemenin Anayasa’ya uygun olduğu görüşüyle çoğunluk kararına katılmamıştır. Karşı oy gerekçelerinde, düzenlemenin arabuluculuk sisteminin etkinliğini artırmaya yönelik olduğu ve hak arama özgürlüğünü orantısız şekilde sınırlamadığı ifade edilmiştir.

Karşı oy sahipleri, mahkemenin daha önce aynı nitelikteki bir düzenlemeyi Anayasa'ya uygun bulduğu 2018 tarihli kararına atıfta bulunmuş, bu kararın içtihat niteliğinde olduğunu ve yeni bir değerlendirme yapılmasını gerektiren koşulların oluşmadığını belirtmiştir. Özellikle, 2018 kararında düzenlemenin tarafların arabuluculuğa katılımını teşvik ederek usul ekonomisi sağlama amacına hizmet ettiği ve bu doğrultuda demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu vurgulanmıştır.

Ayrıca, karşı oy sahipleri, düzenlemenin alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin işlerliğini sağlamayı hedeflediğini ve bu tür yöntemlerin mahkemelerin iş yükünü hafifleterek davaların daha kısa sürede sonuçlanmasına katkıda bulunduğunu belirtmişlerdir. Bu bağlamda, düzenlemenin mahkeme erişim hakkını sınırlamadığı ve kişilere aşırı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.

Comments


Son Yazılar

bottom of page